Anayasamızda ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de belirtildiğine göre, her vatandaş yaşamaya uygun bir çevrede bulunma hakkına sahiptir. Bu hakkın yanında kişiler ve Devlet de sağlıklı çevre koşullarını sağlamak ve korumak sorumluluğundadır (AY. Madde 56). Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, insan hayatına yaraşır barınma, yiyecek ve yeterli suya erişimin sağlanmasını; çevre ve doğanın düzenini ve aynı zamanda yurttaşların sağlığını olumsuz etkilemeyen bir ortamda yaşamayı ifade eder. Dolayısıyla yurttaşların yaşadıkları yerin yönetiminde söz sahibi olması hakkını da gerektirir ve içerir. 

Temelde çevre hakkı bir çok hak ile sıkı sıkıya bağlı olarak düşünülmelidir. Yaşam hakkı, sağlıklı ve temiz bir havayı solumak, temiz suya sahip olmak, yeterli yiyeceğe hem fiziken hem de ekonomik anlamda sahip olmak, doğaya ve çevreye zarar vermeyen ekonomik yatırımların gerçekleştirilmesi, yurttaşların zorla yerinden edilmediği ve hayati tehlike barındıran koşullar altında yaşamaya zorlanmadığı, çevreye verilen zarar dolayısıyla insanların ekonomik geçim kaynaklarından mahrum edilmemesini de ifade eder. 

Anayasamızda sağlıklı çevrede yaşama hakkı farklı maddelerde düzenlenmiştir. Buna göre, idare şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, barınma ihtiyacını  karşılayacak tedbirleri almalıdır. Yaşanılan yerin güvenliği ve dokunulmazlığı da koruma altına alınmıştır. Yurttaşların yaşadıkları yer ve eklentilerine (konut, ev, vs.) kimse rızası dışında giremez. Bu suçu işleyenler şikayet üzerine cezalandırılır. 

Çevreye zarar vermek bir suçtur. İnsan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıklarla ilgili olarak çevreye zarar veriliyor ise bu kişiler hapis yahut para cezası ile cezalandırılır.

Örnek: 3. Havalimanı Davacıları

3.HAVALİMANINA HAYIR! Yürütmeyi Durdurma Kararı Aldıran Yurttaşlar Girişimi

İstanbul’da yapılması planlanan 3.Havalimanına karşı bir grup yurttaş Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) Raporunu onaylayan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na karşı dava açtı. Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) Raporunun iptalini için açılan davada mahkeme yürütmeyi durdurma kararı vererek davayı kabul etti. İstanbul 4. İdare Mahkemesi 21 Ocak'ta aldığı kararla, 3. havaalanı projesinin ihaleye çıkmasına yol açan ÇED Olumlu Kararının yürütmesini, alanda yapılacak keşif ve bilirkişi raporunun mahkemede incelenmesine dek durdurdu. Keşif ve bilirkişi raporu isteyen mahkeme, bu belgeleri inceledikten sonra ihalenin yürütmesinin durdurulması kararını yeniden değerlendirecek. Yurttaşlar 3. havaalanı projesinin tarımsal alanları yok edeceği, doğal hayatı olumsuz etkileyeceği, iklim değişikliğini hızlandıracağı, gürültü ve elektromanyetik kirliliği yaratacağı, orman alanlarını yok edeceği, içme suyu havzalarını telafisi olmayacak derecede zarar vereceği ve evrensel, ekonomik ve sosyal etkileri olacak yatırımın kamuoyunun görüşü alınmadan ihale edildiğini beyan ederek dava açtı. Meslek odalarının dava açmasına getirilen yasa değişikliklerinden sonra vatandaşların açtığı davada verilen karar, hukuk yoluyla hak arama mücadelesinde yeni bir kazanım. Yürütmesi durdurulan ÇED Raporu’na göre arazinin 61 milyon 172 milyon metrekaresi orman, 1 milyon 180 metrekaresi ise çoğu terk edilmiş taş, kum ve kömür ocağı sahaları. Üstelik arazide irili ufaklı maden faaliyeti için açılmış ancak üzerinden 40 seneye yakın süre geçtiği için doğal bir dönüşüm geçirmiş 70’e yakın göl ve sulak alan bulunuyor. İlk ÇED Raporu’nda bunlar için sulak alan ifadesi kullanılırken, nihai ÇED Raporu’nda bu ifade ‘büyüklü küçüklü geçici su birikintileri’ şeklinde değiştirildi. Kamuoyunda üçüncü havalimanına yönelik endişeler çevre ve seyir emniyeti üzerinde yoğunlaştı. Çevre yönünden en büyük risk ise Terkos Gölü. Göl, kayalık alanları, kıyı şeridi ile ön plana çıkıyor. Dünya çapında nadir bitki türlerine ev sahipliği yapıyor. Buranın ayrıca uluslararası anlaşmalara göre de korunması gerekiyor. Öte yandan ÇED Raporu’nda, Terkos ile birlikte İstanbul’un önemli su havzalarından Alibeyköy ve Sazlıbosna barajlarına gidecek suyun azalacağı ve kirleneceği belirtiliyor. Davanın avukatı Alp Tekin Ocak’a göre, şehrin kuzeye doğru büyümesinin nüvesi olacak üçüncü havalimanının, 2006’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce konunun yüzlerce uzmanının katılımıyla hazırlanan 1/100 binlik Çevre Düzeni Planı’na açıkça aykırılık teşkil ediyor. Çünkü İstanbul’un imar anayasası sayılan bu üst ölçekli planda şehrin doğu-batı yönünde büyümesine; bugün havalimanı, üçüncü köprü, Kanal İstanbul, nüfusu milyonluk iki yeni şehir kurulması planlanan kuzeyinin ise korunmasına hükmediliyor. Davacılara göre üçüncü havalimanı bu plan ile taban tabana zıt. Davaya sebep olan eksiklerden biri planlama esaslarına aykırı olarak katılımcı bir projelendirmenin yapılmamış olması. Yerel ile Mega Proje kapsamında hiç bir tartışma, planlama, bilgilendirme yapılmadan, Projenin ihale edilmesi. Avukat Ocak dava dilekçesinde de, halkın katılımının olmadığına dikkat çekmiş. Uluslararası çapta ekonomik, sosyal ve ekolojik etkileri olacak bu projenin geniş bir çevrede tartışılması ve ondan sonra karar verilmesi gerektiğine yer vermiş. Dava dilekçesinde dikkat çekilen konulardan biri de üçüncü havalimanının yapılacağı bölgenin kuş göç yollarının tam üzerinde olması. Davacıların üzerinde durdukları konulardan biri de bugünlerde su kıtlığı sinyalleri veren İstanbul’da, yapılacak havaalanının üç büyük su havzasına olan yakınlığı. Avukat Alp Tekin Ocak, 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 10. maddesine göre ÇED olumlu kararı olmaksızın faaliyete başlanamayacağının, lisans, ihale ve ruhsat işlemlerinin yapılamayacağının açıkça düzenlenmiş olduğuna da özellikle dikkat çekiyor. Bu konudaki gelişmeler hakkında detaylı bilgi edinmek için bakınız: <http://ucuncuhavalimani.org/>

MAHKEME İÇTİHATLARIYLA ÖRNEKLER

Soru: Evimin yakınındaki havaalanındaki uçuşların gün be gün artıyor olması ve yeni bir karayolunun evimin çok yakınına yapılması nedeniyle evde yaşamam imkansız hale geldi. Ne yapabilirim?
Cevap:
Mülkiyet hakkınızın kullanımının artık imkansız hale geldiğini düşünüyorsanız, Havaalanının ve karayolunun katlanılamayacak derecede gürültü yarattığını bu nedenle yoğun bir çevre ve ses kirliliğini maruz bırakıldığınızı düşünüyorsanız hukuk yollarına başvurabilirsiniz (Arrondelle v Birleşik Krallık).

Soru: Evimin yakınındaki fabrika/nükleer santral nedeniyle yoğun bir çevre kirliliğine maruz kalıyorum. Ne yapabilirim?
Cevap:
Eğer idare fabrikanın ya da nükleer santralin atıklarını çevreye zarar vermeyecek bir biçimde bırakmasını sağlayamıyor ise özel hayata ve aile yaşamına saygı göstermeyerek açıkça haklarınızı ihlal ediyor demektir. Burada her ne kadar söz konusu iş yeri nedeniyle istihdam artıyorsa da ve ya ülke ekonomik olarak kalkınıyor olsa da bu durum sizin özel yaşamınızın, aile hayatınızın ihlal dolayısıyla katlanılamayacak bir hal aldığı gerçeğini değiştirmez. Çevre kirliliği karşısında yasalar ve idare yurttaşların mülkiyet hakkı da dahil olmak üzere sağlıklı bir çevrede yaşam hakkını korumakla yükümlüdür. İdare bu tip durumlarda derhal harekete geçmek mecburiyetindedir (Lopez Ostra v İspanya; Guerra v İtalya)

Soru: Doğal-sit alanın ve vahşi yaşamın korunması için mahkemeye başvurmuştum. Mahkeme lehime karar verdi. Ancak davalı olduğumuz idare, mahkemenin kararlarını uygulamıyor, geciktiriyor. Ne yapabilirim?
Cevap:
Mahkemenin verdiği kararlar bağlayıcıdır ve davalı idare de bu kurallara uymak zorundadır. Doğanın tahrip edildiği gerekçesiyle ve hakkınızın ihlal edildiği yönünde mahkemeden aldığınız herhangi bir yürütmeyi durdurma kararı yahut idari işlemin hukuka aykırı olduğuna yönelik bir karar mevcutsa (Kyrtatos v Yunanistan) bu kararın uygulanmasını sağlamak için örneğim bu olayda Orman Bakanlığı ve Kültür Bakanlığına, Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kuruluna başvurabilirsiniz. Böylelikle söz konusu idarenin mahkeme kararına uymadığını belgeleyebilir hatta bu durumu yeniden bir dava konusu yapabilirsiniz. Söz konusu gecikme ve ihmal nedeniyle suç duyurusunda bulanabilirsiniz. Eğer açık bir maddi/manevi zarara uğradıysanız buna bağlı olarak tazminat talep edebilirsiniz.

Soru: Yaşadığım yerdeki altın madeni çevreye ağır zarar verecek şekilde siyanür kullanarak işlem yaptığı için mahkemeye başvurdum. Mahkeme altın madeninin ruhsatını iptal etti. Bu nedenle madenin yine aynı usulleler ile altın aramasının artık imkansız olduğunu düşünüp sonunda rahat bir nefes almışken, idare yine aynı usullerle çalışabileceğine dair ruhsat verdi. Maden aktif. Ne yapabilirim?
Cevap:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi bu nedenle 2004 yılında mahkum etti. Taşkın ve diğerleri kararına göre idare mahkeme kararıyla maden işletmesinin çalışma ruhsatı iptal edilmiş olmasına rağmen madene yine çalışma izni verdiğinde AİHM bunun özel yaşama ve aile hayatına karşı açık bir insan hakları ihlali olduğuna ve idarenin yeniden ruhsat vermiş olmasının adil yargılanma hakkını ortadan kaldırdığına hükmetti. Aynı şekilde Bergama’da bir maden işletmesinin siyanürle altın aramasına izin verilmesi de AİHM’ce başvuranların özel hayatının, aile hayatının zarar gördüğünün kabulü ile sonuçlanmıştır. Bu olayda Bergama halkı siyanürle altın aranmasının, ağaçların kesilmesinin, patlayıcı ve siyanür kullanılmasının, atıkların yeraltı içme sularına sızmasının ve atık barajının olası bir deprem karşısında büyük çevresel riskler doğuracak olmasının çevre, doğa ve orada yaşayanlar bakımından yarattığı tehlike nedeniyle maden işletmesinin faaliyetine izin verilmemesi için idare mahkemesine başvurmuştu. Neticede Danıştay çevre etki değerlendirmesi ve uzman raporlarını madencilik faaliyetinin fiziki, ekonomik, estetik, sosyal ve kültürel etkileri bakımından değerlendirerek bölgenin ekolojik yapısının, insan sağlığının ve güvenliğinin sodyum siyanür kullanılarak tehlikeye atılmasında kamu yararı olmadığına ve maden işletmesinin bu tür riskleri yok edecek nitelikte bir güvenlik önlemi garanti etmediğine karar vererek işletmenin faaliyet yapamayacağına karar vermişti. Ancak  Bakanlık tarafından bu karar rağmen maden işletmesinin faaliyetine devam etmesine karar verilince AİHM’e yapılan başvuruda, Mahkeme, idarenin verilen mahkeme kararına aykırı davranmasının, yurttaşların medeni haklarının ihlali anlamını taşıması nedeniyle adil yargılanma hakkının ortadan kaldırılması anlamına geldiğine karar verdi. Mahkemeye göre, madencilik faaliyetinin tehlikeli etkileri kişilerin özel hayatı ve aile hayatı bakımından incelenmelidir. İdare çevre kirliliğinin yaratacağı olumsuzluklar bakımından özel hayata ve aile hayatına saygı göstermekle yani kişilerin özel hayatını ve aile yaşantısının kapsayan yaşam alanlarına zarar vermemekle yükümlüdür (Öçkan ve diğerleri Türkiye, 2006).