Nefret söylemi ve ayrımcılık yasağı, ulusal ve uluslararası mevzuatta örneğin Anayasamızda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ve Türk Ceza Kanununda, İş Kanununda vb yer almaktadır. Nefret ve ayrımcılık günlük yaşamda, işte, sokakta, okulda karşılaştığımız kötü davranış ve kötü sözlerdir.

Ayrımcılık, Anayasamızda kanun önünde eşitlik ilkesi içinde düzenlenmiştir. Bu yasağın kapsamı ve yasağa karşı yaptırımlar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ayrıntılı olarak ele alınmıştır. 

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan haklar herhangi bir ayrım gözetilmeksizin herkes için kullanılabilir olmalıdır. Bu ilke çerçevesinde yurttaşlar arasında herhangi bir sebepten ötürü ayrımcılık yapılması yasaktır.  Sözleşme din, dil, ırk, cinsiyet, vatandaşlık, siyasal ya da herhangi bir görüşü nedeniyle, ulusal bir azınlığa mensup olmak, servet sahibi olmak, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir durumu dayalı olarak bir gruba mensup olması nedeniyle ayrımcılık yapılmasını yasaklar (AİHS md 14).

Nefret söylemi ve ayrımcılığa karşı yaptırımlar Türk Ceza Kanunu’nda yer almaktadır. Buna göre dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle;

  • Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini,
  • Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını,
  • Bir kişinin işe alınmasını,
  • Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını, engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Örnek: Otomobili çizildiği için erleri toplayıp “Doğulu-Batılı” olarak ayıran üsteğmen hakkında 4 yıl hapis istemiyle dava açıldı. Ankara’da gerçekleşen olay insanları doğdukları ve yetiştikleri yere göre olağan şüpheli ilan edilmesi ve buna göre muamele gösterilmesi ile ilgili bir örnektir.

Örnek: Bir şampuan reklamında Adolf Hitler’in konuşma yaptığı kaydın reklam sloganına yapıştırılarak kullanılması üzerine suçluyu övme, kadın cinsiyet kimliğinin aşağılanması ve Yahudi azınlığa karşı var olan nefret söylemi nedeniyle suç duyurusunda bulunulmuştu.  Konuyla ilgili suç duyurusunda bulunan avukat hakkında bir internet gazetesinin “siyonist uşakları yine teröre sarıldı” başlıklı haberi üzerine ise avukat Anayasa Mahkemesi’ne şeref ve itibarının zarar gördüğü gerekçesiyle başvurdu. Anayasa Mahkemesi söz konusu söylemin nefret söylemi olduğunu kabul etti. Mahkeme, farklı cinsel eğilimleri olan kişilere karşı toplumda egemen olan ayrımcılık, dışlayıcılık ve nefretin önlenmesinin, devletin pozitif yükümlülükleri arasında olduğuna tereddüt bulunmadığını belirtmekle birlikte direkt olarak KaosGL Derneği’nin avukatı olan başvurucunun şeref ve itibarının zedelenmediğine karar verdi. Ancak başvuranın hedef alınan dernek olmadığının da altını çizdi.

Örnek: Haziran 2001’de Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan “Türkiye Çingeneleri” isimli kitapta Çingenelerin suç faaliyetlerinde bulunan kişiler olduğu, Çingenelerin özellikle hırsız, yankesici ve uyuşturucu kaçakçısı olarak nitelendirilmesi ve haklarında küçük düşürücü ifadelere yer verilmesi nedeniyle Bakanlığa şikayette bulunulmuş ve eserin satışının durdurulması ve kitabın bütün kopyalarına el konulması talep edilmişti. Bakanlıkça hiçbir işlem yapılmayınca Roman asıllı Türkiye vatandaşı olan Aksu adli ve idari yargıya başvurmuştu ancak mahkemeden olumsuz sonuç aldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvuruda AİHM söz konusu eserde gerçekte Türk(iye) toplumunda Romanlar hakkında ağır basan önyargılara atıfta bulunulduğunu ve ayrımcılık maksadı taşımadığını belirtmiştir. Ancak söz konusu eserin devletin özel hayata ve aile yaşamına saygı göstermesi yükümlüğünü yerine getirip getirmediğinin açıklığa kavuşturulması gerektiği için incelenmesi gerektiğine karar vermiştir. Mahkemeye göre yurttaşların etnik kimliği özel hayatı bakımından anlam taşımaktadır. Bir grup hakkındaki olumsuz, her türlü basmakalıp ifade grubu oluşturan yurttaşların kimlikleri ve kendilerine duyulan saygı üzerinde bir etki oluşturduğu sürece özel hayatlarıyla ilişkilidir ve yargı burada düşünce ve ifade özgürlüğü ile özel hayata saygı gösterilmesi arasında bir denge olmalıdır. Mahkeme yapılan başvuru bakımından eserin akademik niteliğini göz önünde bulundurarak ihlal kararı vermemekle birlikte bahsedilen bölümlerin yanlış anlaşılmaya meyilli veya hakaret niteliğinde olup olmadığı tartışmasına yer verilmeyecek biçimde yazıldığını belirterek ifade özgürlüğünün önemini vurgulamış ve bunun tek başına özel hayata ve aile hayatına yönelik bir ihlal olarak değerlendirilemeyeceğine karar vermiştir.