Çalışma hayatı ve iş yerleri birçok mağduriyetin yaşanabileceği alanlardır. Çalışma hayatına dair haklar Anayasa, uluslararası sözleşmeler ve çeşitli kanunlarla düzenlenmiştir.. Bu dayanakların konuları iş yerinde ayrımcılıktan, toplu sözleşme, grev ve lokavt haklarına kadar geniş bir yelpazede çeşitlenir. 

1.Çalışma / Sözleşme Özgürlüğü ve Zorla Çalıştırma Yasağı

Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir (Ay. md. 48). Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre hiç hiç kimse köle ya da kul durumunda tutulamaz. Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu çalışmaya tabi tutulamaz. Sözleşme ayrıca zorla çalıştırma sayılmayan halleri açıkça belirtmektedir. Buna göre;

  • Tutuklu bulunduğu sırada veya şartlı tahliyeden yararlandığı süre içinde olağan olarak yapması istenilen bir iş,
  • Askeri nitelikli herhangi bir hizmet veya vicdanî reddin meşru sayıldığı ülkelerde, vicdanî reddi seçen kişilere zorunlu askerlik hizmeti yerine gördürülebilecek başkaca bir hizmet;
  • Toplumun hayat veya refahını tehdit eden kriz veya afet hallerinde gerekli görülen her hizmet;
  • Olağan yurttaşlık yükümlülükleri kapsamına giren her türlü çalışma veya hizmet zorla çalıştırma olarak değerlendirilmez.

2.İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği

Türkiye’nin onaylamış olduğu, 187 Sayılı ILO-İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesine göre (28789 sayılı RG- http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/about/soz187.htm) yurttaşların iş ve çalışma güvenliğini sağlayacak önlemlerin alınmış olması gerekir. İş kazaları, meslek hastalıkları ve bunlara bağlı ölümlerin engellenmesi için gerekli önlemler alınmalıdır. 

Türk Ceza Kanununda da iş ve çalışma hürriyetinin ihlal edilmesi durumu düzenlenmiştir. Buna göre zor kullanılarak, tehdit ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, iş ve çalışma hürriyetini ihlal eden kişiye ceza verilir. Çaresizliğini, kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle kişi veya kişileri ücretsiz olarak veya sağladığı hizmet ile açık bir şekilde orantısız düşük bir ücretle çalıştıran veya bu durumda bulunan kişiyi, insan onuru ile bağdaşmayacak çalışma ve konaklama koşullarına tabi kılan kişi cezalandırılır.

Özellikle iş kazaları bakımından ceza hukuku bağlamında işveren hem kanundan, hem hukukun evrensel ilkelerinden hem de iş sözleşmesinden kaynaklandığı üzere işyerinde işçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerini almakla yükümlüdür. Eğer işverenin ihmali varsa işveren TCK m. 83/f.2 kapsamında dava açılmalıdır.  TCK m. 83/f.2’yi sadece ölüm neticesini doğuran ihmali davranışlar bakımından değil, bunun ötesinde ihmali suçları betimleyen bir genel hükümdür. Çalışma süreciyle bağlantılı olan somut olay ister ölüm, ister yaralanma, isterse de çalışma sürecinden kaynaklanan sair bir tipik neticenin vücuda gelmesine imkân vermiş olsun, işverenin garantörlük yükümlülüğünün mevcut bulunmaktadır.

İş güvenliği uzmanları kullanılıyor dahi olsa işvereni tamamıyla anılan yükümlülük dairesinden çıkarmaz. İşveren anılan görevlilerin, işin gerektirdiği niteliği haiz olup olmadıklarını, bunların faaliyetlerini gerektiği biçimde icra edip etmediklerini tetkik etmek ve yine de sair çalışanlarını denetlemek mecburiyetindedir. İşverenin işçinin işin gerektirdiği teçhizatla donanmış olması, talimatlara riayetlerinin denetimi ve ayrıca iş güvenliği eğitimi gibi sair hususların gözlemlenmesi yine de işverenin yükümlülüğü dâhilindedir. 

İşçi sağlığı ve iş güvenliği düzenlemelerinin amacının işçilerin yaşamlarını, fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini korumayı hedefler ve işçi sağlığı ve iş güvenliği ile yaşam hakkının korunması ortak bir amaçtır.

Temelde, çalışma güvenliğinin olması demek düşük ücret, uzun çalışma saatleri ve güvenliksiz çalışma koşullarının olmaması demektir. Sendikalar, meslek örgütleri, dernekler vb. sivil toplum örgütleri çalışma yaşamını kötü etkileyen, iş güvenliğini ortadan kaldıran kötü koşulların iyileştirilmesi, ortadan kaldırılması için faaliyet göstermektedir. Burada faaliyetin temel nedeni insani güvenliğin sağlanması ve insan yakışır koşullarda çalışılmanın sağlanmasıdır. Çalışma saatlerinin düzenlenmesi, ücretlerin asgari çalışanların ve ailesinin temel ihtiyaçları karşılamaya yeter düzeyde inşaat yahut maden gibi çalışma alanlarındaki işin niteliği gereği ortaya çıkan tehlikelerin ve iş kazalarının önlenmesine kadar bir çok alanda faaliyet gösteren yerel, ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütleri bulunmaktadır.

AİHM’in vermiş olduğu kararları doğrultusunda işçi sağlığı ve iş güvenliği düzenlenmiştir. Buna göre idare yaşam hakkını özellikle çalışma alanındaki denetleme ve düzenleme standartları bakımından korumakla yükümlüdür. AİHM devlet inşaat kazasında yaşamını yitiren işçi bakımından idareyi özellikle prosedürlerin yerine getirilmesini sağlama pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediği için sorumlu tutulmuştur (Henriques v. Luxemburg). Aynı şekilde tersane gibi tehlikeli ve ağır işlerde çalışanların iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması sorumluluğunu yerine getirmediği için sorumlu tutmuştur (Brincat v. Malta). Bunların yanında AİHM'in kamusal alanda meydana gelen kazalarda (çukura düşme, ezilme, trafik, kafaya ağaç düşmesi, çöp konteynırıyla ezilme, tren tarafından ezilme vs.) özel kişilerin ihmali dâhil Devletin sorumluluk esaslarına dair kimi başvurucu kimi devlet lehine çok kararı da bulunmaktadır (Kalender v Türkiye; Demir v Türkiye).

Örnek: Soma’da olanlar…
Soma’da 13 Mayıs 2014 tarihinde yaşanan feci olay bize çalışma güvenliği meselesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu. 301 madencinin hayatını kaybettiği kaza muhtemelen Türkiye tarihindeki en büyük maden kazası. Peki, teknoloji bu kadar gelişirken neden bu kadar insanın ölümünden kaçınamadık? Neden herhangi başka bir Avrupa ülkesinde bu kadar büyük çaplı ölüm olmazken Türkiye’de oluyor? Bunlar insanın aklına ilk anda gelen sorular. Madencilik Endüstri Devrimi’yle birlikte daha yaygınlaştıktan sonra madenlerde yaşanan ölümler daha da gündeme gelmiş oldu. Maden işçileri hak kazanımı mücadelelerinde öncü gruplar oldular. Çok tehlikeli bir iş yapıyorlar. Fakat bu bizi yerin altından gelenleri talep etmekten alı koymadı. Maden işçilerinin kazandıkları haklardan belki de en önemlisi can güvenliklerinin korunmasına dönük olanlardır. Madenciliğin tehlikesi, özellikle kömür gibi kaynaklar için açılan maddeler düşünüldüğünde, güvenlik önlemlerinin de o kadar sıkı olmasını gerektirdi. Madende biriken gaz, olası yangın tehlikeleri, madencilerin madende sıkışıp kalma olasılıkları ve daha uzun bir liste. Ancak Soma’da bunların önemli bir kısmına uyulmadı. Biriken gaz görmezden gelindi. İşçilerin sığınabileceği odalar hazırlanmadı. Madende çıkan yangının elektrik şebekesinden çıktığı düşünüldü. Biriken gaz görmezden gelindi. Kömürün sıcaklığının artması umursanmadı. Sonuç olarak da 301 madenci ve bu her bir madencinin aileleri, ayrıca meslektaşları atlatması imkansız bir travma ve maddi güçlüklerle karşı karşıya kaldılar. İş güvenliğinin denetlenmesi konusunda devletin ve özel sektörün ortak sorumlulukları vardır. 

3.Sendika Kurma Hakkı

Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz. Ceza kanuna göre, yurttaşların sendikaya üye olmaya veya olmamaya, sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak amacıyla, zor kullanan yahut tehdit eden kişiye ceza verilir. Sendikal faaliyetlerin kullanılmasını zor kullanarak yahut tehdit ederek hukuka aykırı bir biçimde engelleyen kişilere de ceza verilir. 

Örnek: AİHM Vicdan Baykara Kararı – 1993 yılında Gaziantep Belediyesi ile toplu sözleşme yapan Tüm Bel Sen üyeleri belediyenin sözleşme koşullarını yerine getirmemesi sebebiyle bölge idare mahkemesinde dava açmışlardır. Belediye suçlu bulunmuştur. Belediye’nin temyize götürmesiyle birlikte Yargıtay kararı bozmuş ve sözleşme imzalanmış olsa dahi sendikaların toplu sözleşme yapma haklarının bulunmadığını gerekçe göstermiştir. Dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınmıştır. Mahkeme ILO (International Labour Organization – Uluslararası Çalışma Örgütü) sözleşmelerine atıf yaparak, Türkiye’nin onayladığı sözleşmelerin çalışanlara toplu sözleşme hakkı sağladığına hükmetmiştir.

Örnek: 2012 yılında Danıştay’ın verdiği karara göre İnşaat Mühendisleri Odasına yapılan serbest mühendislik başvurusunda kullanılan başörtülü fotoğrafın Oda tarafından reddedilmesi çalışma hakkının kısıtlanması olarak hükmedildi.

Soru: Sendikalı çalışanım. Sendikamız işyerinin ağır çalışma şartlarını protesto etmek için eylem yaptı ve dergisinde işyerinin üst düzey çalışanlarını eleştiren bir karikatür yayımladı. Bu nedenle işimize son verildi. Mahkemeye başvurduk ancak mahkeme bizim haklı nedenle işten çıkartıldığımıza, yayımlanan karikatürlerin hakaret niteliğinde olduğuna ve iyi niyetli olmadığına hükmetti. Ne yapmalıyım?
Cevap:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre düşünce ve ifade özgürlüğü toplantı ve dernek kurma özgürlüğü ile birlikte değerlendirilmelidir ve sendikalar için hayati önem taşır. Yurttaşlar bir sendikaya üye oldukları yahut sendikal faaliyetlerde bulunuyor olmaları kendi başında işten çıkartmak için yeterli bir neden değildir. Bu kural söz konusu sendikal faaliyetin niteliğine göre örneğin hakaret gibi suçlar bakımından uygulanamaz. Ancak sendika üyelerinin yaptıkları eylemin işverenleri eleştiriyor olması otomatik olarak hakaret anlamına gelmez. Sendikalar, düşünce ve ifade özgürlüğü anlamında basın- yayın organları gibi çalışır ve çalışma haklarının ihlal edilmemesi için toplumsal bir gardiyan görevi görürler. Yaptıkları eylem ve eleştirileri dolayısıyla işçilerin işlerine herhangi başka bir yaptırım yoluna başvurmadan son verilmesi düşünce ve ifade özgürlüğünün ortadan kalktığı anlamına gelmektedir ve Sözleşmenin ihlali olarak değerlendirilmelidir (Palomo ve diğerleri v İspanya, Karşı oy).

4.Sosyal Güvenlik Hakkı

Anayasa’nın 60. maddesine göre “herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir ve devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar”. 4857 sayılı İş Kanunu, 6331 sayılı İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu, 5510 sayılı Sosyal Sigortala ve Genel Sağlık Kanunu ve başta 189 sayılı ILO Sözleşmesi olmak üzere birçok uluslararası sözleşmeye göre sosyal güvenlik bir haktır ve yurttaşlar bir gün çalışmış olsa dahi bundan yararlanıyor olmalı, sigortalı olmalıdır. Sigortalı olmak kişilerin çalışma hayatı boyunca ve sonrasında sosyal ve ekonomik olarak güvencede olmalarını, hayatlarını insana yakışır bir şekilde geçirmelerini sağlamak için öngörülmüştür. Vergiler, fonlar ve birçok kaynağın idare tarafından toplanmasının temel nedeni sosyal sigortaların yurttaşlarla buluşturmak gereksinimidir.

Sosyal güvenlik hakkı çalışma hakkından ayrı düşünülemez. Öncelikle iş kazalarına ve meslek hastalıklarına karşı koruyucu bir sistemdir. Böylece iş güvenliği ve işçi sağlığının gözetilmesi, devletin bu konuda pozitif yükümlülüğünün olması sosyal güvenlik hakkının bir neticesidir.  Emeklilik uygulaması ve belli bir süre çalışmış olanların, çalışmadıkları dönem boyunca yaşamını idare edebileceği bir koruma demektir. Sosyal güvenlik koruması ücretlerin yaşam standartlarına uygun olarak düzenlenmesi; çalışanların sigorta kapsamında sağlık hakkını kullanması ve sağlık hizmetlerinden yararlanmasının güvence altına alınması; işverenlerin iş kazası ve meslek hastalığı bakımından maddi-manevi sorumluluğu; işçilerin çalıştıkları yerdeki hizmet sürelerinin aslına uygun tespit edilmesi ve buna uygun olarak maaşlarının ve çalışmalarına bağlı maaş haricindeki ödeneklerinin güvence altına alınması; işçilerin sigortalanması için devletin teşvikinin olması; kupon yahut çek gibi sistemler yerine işçilerin kolay sigortalanması için düzenlemelerin yapılması; sigorta primlerinin ödenmesi için teşvik verilmesi; yıpranma payı ve erken emeklilik imkânı kullanabilir kılınması; sendikal örgütlenmenin önüne geçilmemesi; yaşlı ve engellilere bakım ücretinin yardım olarak değil sürekli bir biçimde düzenlenmesi; yurttaşlara gerektiğinde parasız bakım hizmetinin sunulması; çalışanların çocuklarına bakılması; hamilelik, çocuklara bakım süresinin hem ana hem baba için uzun tutulması; emzirme odalarının, kreşlerin olması; işin niteliklerine göre ağır ve tehlikeli işlerde çalışanlara yönelik uygulamaların geliştirilmesi ve aralarında ayrım yapılmaması; mevsimlik işçilerin düzenli sigortalanması, çocuk işçiliğin önlenmesi ve 15 yaşından küçük çocukların çalıştırılmaması yahut çalışacaklar ise özel bir korumanın öngörülmesi, göçmen işçilerin iş koşullarının iyileştirilmesi; kadın-erkek arasında her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması;  kayıt dışı çalışmanın önüne geçilmesi gibi birçok düzenleme ile birebir ilişkilidir.

Sosyal güvenlik alanında yani iş-gelir güvencesi, sağlık güvencesi ve gelecek endişesi bağlamında yukarıda sayılan konularda devlet ve idarenin düzenleme yapması ve aynı zamanda düzenlemelere uygun hareket edilip edilmediğini denetleme yükümlülüğü bulunmaktadır. Aynı şekilde sivil toplumun özellikle çalışma hakkı alanında uzmanlaşmış sendikaların ve diğer örgütlenmelerin faaliyetlerini devam etmesi için uygun koşulları sağlamakla yükümlülüğü vardır. Sınırlı olmakla birlikte, sosyal güvenlik hakkı AİHM kararlarında da yer bulmuştur. Örneğin, Stec Davasında, primli ve primsiz rejim ayrımının uygulanabilirliği açısından bir fark olmadığı, sosyal yardımın özünde mülkiye hakkı ile ilişkilendirildiği ve sosyal yardımların para ile ölçülebilir olması esası benimsenmiştir. Dolayısıyla devletler, mülkiyet hakkı bağlamında sosyal güvenliği sağlamakla yükümlüdür. Sözleşmenin medeni ve siyasi hakları düzenliyor olması çalışma hakkı ve sosyal güvenlik alanında Mahkemenin karar vermeyeceği anlamına gelmemektedir. 

Örnek: İş kazası sonucu %100 iş göremez raporu alan ve bu sebeple kendisine malullük aylığı bağlanan kişi yeni düzenlemeler nedeniyle bu aylığı alamamaktadır. Yerel mahkeme yapılan düzenlemenin sosyal sigortalar fonundaki mai sıkıntıları hafifletmek amacıyla yapıldığını hükmetmiş ve malullük aylığının kesilmesini haklı bulmuştur. AİHM bu davada bütün malullük aylığının kişinin mevcut hakkını ortadan kaldıracak şekilde ve tamamen ortadan kaldırması nedeniyle mülkiyet hakkının ve bu bağlamda sosyal güvenlik hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir (Kjartsan Asmundsson v. İzlanda)

Türkiye’de çalışma hayatındaki bireylerin sosyal güvenliğe ilişkin yürütme kamu tarafında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve ilgili Ereğli Kömür Havzası Amele Birliği Biriktirme ve Yardımlaşma Sandığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eğitim ve Araştırma Merkezi ile Bakanlığa bağlı Sosyal Güvenlik Kurumu, Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü ve Mesleki Eğitim ve Yeterlilik Kurumu tarafından gerçekleştirilmektedir. Öte yandan çalışma hayatına girmemiş, kimsesiz, yoksul ve özürlü bireylere ilişkin sosyal güvenlik çalışmaları da Aile ve Sosyal Politikalar (eski adı Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı) bağlı Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu ve 2004 tarihinde kurulan ve 3294 sayılı Kanun ile oluşturulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kaynaklarını kullanan Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. 

5.Kreş ve Yuva Açma Yükümlülüğü 

Bu kapsamda, örneğin 150’den fazla kadın işçi çalıştırılan yerlerde kreş ve yuva açma yükümlülüğü getirilmiştir. Yasanın öngördüğü kadın işçi mevcudu oldukça fazla olmasına rağmen işletmeler kreş veya yuva açma mecburiyetindedir.

6.Oda ve Yurt Açma Yükümlülüğü 

Yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 100-150 kadın çalışanı olan iş yerlerinde, çalışanların çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve iş yerine en çok 250 metre uzaklıkta kanunda açıklanan şartları taşıyan bir emzirme odasının kurulması zorunludur. 

Yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 150’den çok kadın çalışanı olan iş yerlerinde, 0-6 yaşındaki çocukların bırakılması, bakımı ve emziren çalışanların çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve iş yerine bir yurdun kurulması zorunludur. Yurt, iş yerine 250 metreden daha uzaksa işveren taşıt sağlamakla yükümlüdür. İşverenler, ortaklaşa oda ve yurt kurabilecekleri gibi, oda ve yurt açma yükümlülüğünü, kamu kurumlarınca yetkilendirilmiş yurtlarla yapacakları anlaşmalarla da yerine getirebilirler.

7.Ev Emekçisinin Sigortalanması

Ev hizmetlerinde çalışanlara özellikle gündelikçilere yönelik olarak yapılması düşünülen yasal düzenlemeye göre “ücretle ve sürekli olarak çalışanlar hariç” ibaresiyle ev emekçilerinin sigortalanabileceği öngörülüyor. Ancak aynı maddede geçen süreklilik şartı gündelik olarak gelenler için yerine getirilmediği şeklinde de yorumlanabildiği için gündelikçiler sosyal sigorta hakkından mahrum kalabiliyor. Bu durumda talep edilmesi gereken ise geçici iş sözleşmesi yapmaktır. (Kaynak: Radikal) (Sigortalı sayılmayanlar-Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu -MADDE 6- c) 

Ev işçileri için 10 günden az - 10 günden fazla çalışma ayrımı yapılmış ve 10 günden az çalışanlar için ayrı bir düzenlemeye öngörülmüştür. 10 günden az çalışan ev işçileri sadece %2 iş kazası primi belirlenmiştir. Ayrım olsun olmasın işçilerin bir gün dahi çalıştırılıyor olması halinde aslen sigortalarının yapılması gerekmektedir. Hâlihazırda ev işçilerinin en büyük kısmı bir ev işvereninde 10 günden az çalışmaktadır. 

Yeni torba yasa tasarısı ile 10 günden az çalışan ev işçilerine kupon sistemi uygulaması getirilmek istenmektedir. Bu durumda işveren işçiye para değil kuponla ödeme yapacaktır ve ev işçisi ücretini bankalardan tahsil edecektir. Ücretini %2 oranında iş kazası ve meslek hastalığı primi kesintisi ile alacaktır. İşveren hastalık ve yaşlılık primlerini ödemeyecektir. Ev işçisi %2 prim ödeyerek sağlık hizmetlerinden ve emeklilik hakkından yararlanamayacaktır. İşçi, eğer isterse kendi primlerini kendisi yatıracaktır. Tasarıda işverenlerin ev işçilerinin karşı karşıya kaldıkları iş kazaları ve meslek hastalıklarına ilişkin hiçbir düzenleme yapılmamaktadır. Geçmişteki hak kayıplarına yönelik hiçbir düzenleme yoktur. 

Konu ile ayrıntılı bilgi almak için başta İmece Ev İşçileri Sendikası olmak üzere, Amargi, Feminist Kolektif, Kadın Dayanışma Dernekleri, Disk Kadın Komisyonu, Genel-İş Sendikasından Kadınları, Gökkuşağı Kadın Derneği, Halkevci Kadınlar, İmece Kadın Dayanışma Derneği, İstanbul Kesk Kadın Meclisi, Kadın Çalışmaları Derneği, Kadın Emeği Kolektifi, KAMER Vakfı, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu gibi sivil toplum kuruluşları ile irtibat kurulabilir. 

8.Ev Kadınının Sigortalanması

Ev hanımları için zorunlu bir sigorta olmasa da isteğe bağlı sigorta yapmak mümkündür. İsteğe bağlı sigortalılıktan faydalanabilecek olanlar ay içinde 30 günden az çalışanlar, sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmayan ülkelere Türk firmaları ile giderek çalışanlar, vergiden muaf işleri yapan kadınlar, memurlar ve her kes tarafından bilinmekte olan ve 4/b kapsamına dâhil edilenlerdir.