Anayasamız herkes için eğitim hakkını güvence altına almaktadır. Bu nedenle kimse eğitim hakkından mahrum bırakılamaz ve herkes eğitim hakkından ayrım gözetilmeksizin yararlanabilir. Eğitim devletin kontrolünde, Atatürk ilke ve inkılaplarına uygun, modern ve bilimsel metotlar kullanılarak gerçekleştirilir (Anayasa madde 46). Ayrıca ek bir maddeyle Devletin imkânlardan yoksun olanlar için burs imkânları sağlayacağı belirtilmiştir (Anayasa Md. 42). Bununla birlikte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çocukların ailelerinin felsefi ve dini inançlarına göre eğitim almaları hakkını da tanır (AİHS; Protokol 1, Md. 2). Sözleşmeye göre hiç kimsenin eğitim hakkı engellenemez. Devletler eğitime erişimi sağlamakla yükümlüdür ve sağlanan eğitimin öngörülen amaca uygun nitelikte olması gerekir.
Bu çalışmada kapsamında eğitim hakkı bakımından tartışılan iki önemli meseleyi ele almak tercih edilmiştir.
1. Zorunlu Din Eğitimi Meselesi
Anayasamızı göre ilk ve orta dereceli okullarda din kültürü ve ahlak bilgisi dersi verilmesi zorunludur. Son yıllarda bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verdiği kararlarda zorunlu din eğitiminin belli koşulları yerine getirmesini öngörmüştür. Buna göre, dini eğitim yalnızca baskın olan dini inanış ve görüşleri içeriyorsa; bütün inanış ve dinlere eşit mesafeden ve çoğulcu yaklaşmıyorsa bu durum Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve Anayasamızda koruma altına alınmış olan temel hak ve hürriyetlere aykırılık teşkil eder. Sözleşmeye göre böyle bir durumda, velilerin din ve vicdan özgürlüklerinin kısıtlanması ve çocukları için uygun gördükleri eğitime erişim imkânını ortadan kaldırması insan haklarına aykırıdır (Folgero v Norveç kararı).
Soru: Aleviyiz. Çocuklarımızın, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersinden muaf tutulması için yaptığımız başvurudan sonuç alamadık. Ne yapabiliriz?
Cevap: Türkiye 2007 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından “zorunlu din dersi ile tarafsızlık, çoğulculuk, dini ve felsefi inançlara saygı kriterlerini karşılamadığı" gerekçesi ile tazminat ödemeye mahkûm edilmiştir. Alevi bir ailenin zorunlu din dersine karşı yaptığı bu başvuruda, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde temel olarak Sünni inanca dayalı eğitim yapıldığı, Aleviliğin yeterli şekilde kapsanmadığı iddia edilmiştir. Mahkeme, bu dersin içeriğinin nesnellik ve çoğulculuk ölçütünü karşılamadığı, dersten muafiyetin Hristiyan ve Musevi öğrenciler bakımından ancak dini inanç açıklanarak mümkün olduğu, devlet tarafından iddia edildiği üzere nesnel ve çoğulcu olmuş olsa, bu dersin sadece Müslüman çocuklar için zorunlu olup diğerleri için zorunlu olmamasının anlamsız olacağı ve dersin kapsamının Alevi inancına ilişkin olarak yetersiz olduğu gerekçeleriyle ihlal kararı vermiştir. Devlet yani idare eğitim alanındaki görevlerini yerine getirirken anne-babanın dini ve felsefi inançlarına saygılı olmak zorundadır ve velilerin çocukları için uygun gördüğü eğitimi talep etmesi anlamına gelmektedir. Eğer muafiyet talebiniz reddedildiyse, hukuk yollarına başvurmanız gerekmektedir.
Son olarak konu ile ilgili 16 Eylül 2014 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği karar emsal niteliği taşımakta olup Mahkeme "Türk eğitim sistemi ebeveynlerin inançlarına saygı konusunda hâlâ Avrupa standartlarında olmadığına" ve "kullanılmakta olan din ve ahlak kültürü kitaplarında Türkiye'de çoğunluğun ait olduğu Sünni İslam'a daha fazla yer ayrılmasının "beyin yıkamak" anlamına tam olarak gelmediğini halde, Alevi inancının özellikleri dikkate alındığında, ebeveynlerin çocuklarında okul ile kendilerine has değerler arasında bir "bağlılık çatışması" yaratabileceğini düşünmekte haksız olmadıklarına kanaat getirdi" (Mansur Yalçın ve Diğerleri Kararı).
2.Anadilde Eğitim Hakkı
Türkiye’de eğitimde dil sorunu, temel olarak iki grup bakımından öne çıkmaktadır: Yabancılar ve anadili resmi dilden farklı olan vatandaşlar. Anayasada “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası andlaşma hükümleri saklıdır” denmektedir.
Ancak bazı yorumlar Lozan Anlaşmasının çoktan bu hakkı tanıdığına yöneliktir. Lozan Anlaşması yurttaşların “gerek özel gerek ticari ilişkilerinde, gerek din, basın ya da her türlü yayın konusunda ve gerek toplantılarda herhangi bir dili serbestçe kullanmasına karşı hiçbir sınır” konulmasını kabul etmez (madde 39). Ayrıca “resmi dilin varlığı kuşkusuz olmakla birlikte, Türkçeden başka dil konuşan Türk yurttaşlarına yargıçlar önünde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için gerekli kolaylıklar gösterilmesi” güvence altına alınmıştır. Bu madde aynı zamanda dil kullanımı ile ilgili de bir serbestlik tanımaktadır. Azınlıklar dışında kalan tüm topluluklar Lozan Anlaşmasının bu maddesinden ötürü kendi dillerini kullanmak ve bu dilde yargılanmak haklarına sahiptirler. Burada anadili Türkçeden farklı olan ancak yabancı olmayan örneğin Kürt vatandaşlar bakımından anadilde eğitim hakkı incelenmektedir.
Son yıllarda yapılan yasal değişikliklerle Türkçe dışında Kürtçe veya başka dillerde, vatandaşların günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi özel kurslar açılabilmektedir. Ayrıca farklı grupların kültürlerini korumasını için dernek kurmaları mümkün hale gelmiştir ve farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesinin önü açılmıştır.
Ayrıca örgün öğretim içerisinde, ana dilde eğitim hakkının kısmen de olsa sunulması bakımından yurttaşlara seçmeli ders talep etme hakkı tanınmıştır. Milli Eğitim Müdürlüklerinden farklı dillerde eğitim vermesi için seçmeli ders talep edilebilir. Seçmeli ders, en az 12 öğrencinin talebi doğrultusunda öğretime açılır. Ders yılı içerisinde öğrenci sayısı azalsa bile o dersin okutulmasına devam edilir. Ortak derslerde ise sınıf bütünlüğü esastır. Özel öğretim kurumlarında bu şartlar aranmaz (Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği, madde 11(4)). Bu maddeye dayanarak Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenmiş seçilebilecek tüm dil dersleri eğitim süresince alınabilir. Talebin kabul edilmemesi halinde, idari işlemdeki aykırılığa karşı hukuk yoluna başvurulmalıdır.
Eğitimde dile dayalı olarak ayrımcılık yapılması pek çok temel insan hakları belgesinde yasaklanmıştır. BM temel insan hakları sözleşmelerine göre, devletin yurttaşların resmi eğitim dili yanında anadilin de öğrenilebilmesi için kamusal olanaklar sağlaması ve anadilde eğitim taleplerini karşılaması gerekmektedir. Yurttaşların resmi dil dışında başka dillerin öğrenilmesini sağlayacak veya eğitimin resmi dil dışında başka dillerde yürütüldüğü eğitim kurumları kurma ve yönetme özgürlüğü vardır. Etnik, dinsel ya da dil azınlıklarının bulunduğu devletlerde, bu azınlıklara mensup kişiler, kendi gruplarının diğer üyeleri ile birlikte, kendi kültürlerinden yararlanma, kendi dillerini kullanma hakkında yoksun bırakılmaz.
Bu kapsamda mali kaynak ayırılmalı, yeterli öğretmen, eğitim materyali ve kitap sağlamalıdır. Anadilde eğitimin sağlanması çocuğun kişiliğinin yeteneklerinin, zihinsel ve bedensel yetilerinin mümkün olan en üst derecede geliştirilmesi, çocuğun anne babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine ve kendisinden farklı uygarlıklara saygısının geliştirilmesi için önemlidir (Çocuk Hakları Sözleşmesi madde 28,29).
Eğitim hakkı alanında çalışan çok sayıda sivil toplum örgütü bulunmaktadır. STGM veri tabanına göre faaliyet göstermekte olan 667 tane sivil toplum kuruluşu bulunmaktadır. Bunlara bazıları: Gelecek için Gençlik Derneği, Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı, Kilis Eğitim Gönüllüleri Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Pir Sultan Abdal Derneği, Eğitim-Sen, Katadrom Kültür Sanat ve Sosyal Politikalar Derneği, Halkeğitimi Koruma Derneği, Toplum Gönüllüleri, Friederich Naumann Vakfı, Türkiye Eğitim Gönülleri Vakfı, vs. Detaylı bilgi için STGM’nin hazırlamış olduğu STÖ Veritabanına bakınız: <http://www.stgm.org.tr/tr/stoveritabani>