Haklarımız, özgürlüklerimiz, devlet ve hukuk düzeni ile ilgilidir. Mevcut hukuk düzeninin koruması altında olan haklarımız;, kişiye, kişi özgürlüklerine insana bağlı olarak ortaya çıkar ve günümüz hukuk anlayışı içerisinde gerek devletlerin gerekse evrensel değerlerin koruması altındadır. İnsanların bir ayrıma tabi olmaksızın birbirilerine eşit olduğu anlamına gelir. Ancak insanların hukuk önünde eşit olması kolayca kabul edilmemiştir. İnsanlık tarihi bir anlamda eşitlik sağlama mücadelesidir. Kölelik, ağalık, beylik gibi ayrıcalıklar sağlayan, kısaca insanı insana eşit saymayan bir anlayıştan bugünkü hak eşitliği kavramına gelinmiştir.

İnsanın anne karnında cenin olarak oluşmasından itibaren haklarımız vardır. Dolayısıyla hukuk düzeni tarafından tanımlanmadan da var olan insanın kullanabildiği bir özgürlükleri ifade eder. İnsan hayatı ve haklar birbirinden bağımsız düşünülemez. Haklar hukuken kişilerin birbiriyle olan ilişkilerini ve kişilerin devletlerle olan ilişkilerini anlamlandırmak açısından önem kazanmaktadır. Bu alan iç hukuk ve uluslararası hukukla düzenlenmiştir. İnsanın doğuştan hak sahibi olması, ona mevzuat tarafından henüz belirlenmemiş olan insan haklarını da talep etme yetkisi verir.

İnsan hakları, hukuk düzeni tarafından da öncelikli olarak yurttaşlık ve yönetici idare ile olan ilişkiler tanımlanmak ve insan onurunu yakışan bir hayat sürmek fikrinden yola çıkar. Bu nedenle insan hakları eğitimi önemlidir. Yurttaşlık bilinci yaratmak ve onurlu bir yaşam sürmek için önemlidir. Başka bir deyişle zamana, bulunan yere veya kişiye göre değişmez. Bu bakımdan haklara herkese karşı, özellikle de devlete karşı ileri sürülebilir. İnsan haklarının varlık nedeni, öznesi ve sahibi insandır. Bu nedenle de insan hakları yalnızca insan için vardır. Böyle olunca da, insan hakkı cinsiyet, mülkiyet, din, ırk, yaş, sınıf, statü, kentli-köylü gibi ayrımlar yapmadan herkes için geçerlidir.

İnsan hakları hukuk önünde eşitliği getir ama bunun somuta dönüşmesi, haklara dayalı özgürlüklerin kullanılabilmesi için uzun mücadeleler verildi. Hukuki eşitlik insanların tümü için bir şey ifade etmedi. İşçiler, kadınlar, azınlıklar gibi gruplar ekonomik, sosyal ve kültürel eşitsizlikler altında yıllarca ezildi.  Örneğin, kadın hakları için 19. yüzyılda başlayan hareket meyvelerini 20. yüzyılın ikinci yarısında vermeğe başladı. Bu eşitsizliklerin devam etmesinin en önemli nedeni bu gruplara kendilerini siyasi olarak ifade etme hakkı verilmedi. Uzun süreler oy kullanamadılar, kamu görevlerine atanamadılar. İnsanlık bu haklara sahip olmak için uzun mücadeleler verdi. İnsanların kendi özgürlük alanına toplum adına devlet tarafından karışılmaması talebi yetmedi. Bu talebe, insanların insanca yaşama hakkına sahip olmak için yaptığı mücadele sonucunda insanca yaşatacak araçların sağlanması eklendi. İşte bunun sonucunda işçi hakları gibi haklar doğdu. Bu haklarla birlikte siyasal temsil, katılım hakları da devreye girdi.

Günümüzde kültürel, sosyal, ekonomik ve siyasal alanları kapsayan bir haklar demetinden söz ediliyor. İşte bu hakların tümü de, devletin yurttaşlardan başlayarak sivil kesimin tamamının taleplerini hesaba almasını ve onları paydaş olarak kabul etmesini sağlıyor.

Türkiye insan haklarına ilişkin olarak hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni, hem de Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara ilişkin Sözleşme ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara ilişkin Sözleşmelerini kabul etmiştir. Şimdi sıra bu hakların tam olarak ve herkesçe kullanılmasındadır. İşte bu noktada birey-vatandaş ve sivil topluma görev düşüyor.

Yurttaşlar, demokratik bir toplumda yaşamlarını sürdürebilmek için medeni, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel haklar başta olmak üzere bir dizi hakka sahiptir. Temel hak ve hürriyetler kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı sorumluluklarını da içermektedir. Hakların en belirgin özelliği bir taleple birlikte bir hizmet ve olumlu ya da olumsuz bir edimi istemeleridir. Haklar, başkaları tarafından da yerine getirilebilir bir edim, yapma ya da yapmama istemidir. Özgürlükler bu serbestliği ve hakları kullanmayı, onlardan yararlanmayı ifade eder. 

Haklar arasında niteliklerine göre bir ayrım yapacak olursak; medeni ve siyasi haklara örnek olarak kişi dokunulmazlığı, işkence ve kötü muamele yasağı kişi güvenliği; özel hayatın korunması, din ve vicdan özgürlüğü, haberleşme özgürlüğü, dernek kurma hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, seçme ve seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı, siyasi parti kurma hakkı, kamu hizmetlerine girme hakkı, bilgi edinme hakkı ve kamu denetçisine başvuru hakkı gösterilebilir.

Ekonomik, sosyal ve kültürel haklar bakımındansa ailenin korunması ve çocuk hakları, eğitim ve öğrenim hakkı, kamu yararı, çalışma ve sözleşme özgürlüğü, angarya yasağı, sendika kurma hakkı, sağlık, çevre ve konut hakkı, sosyal güvenlik hakkı, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması örnek olarak düşünülebilir.

Ancak haklar birbirinden tamamen bağımsız olarak ele alınamaz. Örneğin, eğitim hakkının kültürel haklardan veya çalışma hakkından; çalışma hakkının toplantı ve gösteri yürüyüşleri yahut sosyal haklardan; yaşam hakkının işkence ve kötü muamele yasağından; adil yargılanma hakkının adalete erişim hakkından vb. bağımsız düşünülemeyeceği gibi.