Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi herkesin toplanma ve dernek kurma hürriyeti bulunduğunu kabul eder. Ayrıca Sözleşme açık bir şekilde bu hakkın içeriğinin sendika kurma ve örgütlenme yoluyla hak aramanın da temel haklardan biri olduğunu söyler (AİHM, Md. 11).

Anayasamız temel olarak AİHS ile bu noktada benzerlikler göstermektedir. Yine Sözleşme ile paralel olarak ulusal güvenlik gibi gerekçeler dışında bu hakkın ihlal edilemeyeceği belirtilir. Dernekler ancak mahkeme kararı ile kapatılabilir. Ayrıca örgütlenmeye dair haklar ve sınırlamalar vakıflar için de geçerlidir (Anayasa, Md. 33). Ayrıca Anayasamız toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkını da tanır. Bu hak dahilinde herkes izin almadan silahsız ve saldırısız yürüyüş düzenleyebilir. Yine bu hak da ancak ulusal güvenlik söz  konusu olduğunda ve başkalarının özgürlüklerinin korunması bağlamında sınırlanabilir (Anayasa, Md. 34). 

Türkiye’de son dönemde çokça tartışılan 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda tanımlandığı şekiliyle toplantı ve gösteri, belirli konular üzerinde halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu yaratmak suretiyle o konuyu benimsetmek çerçevesinde gerçek ve tüzel kişiler tarafından düzenlenen açık ve kapalı yer toplantıları ve yürüyüşleridir. Silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı amaçlarla yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşleri barışçıl amaçlı gösterilerdir.

Soru: Dernek kurmak için ne yapmak gerekir?
Cevap:
Medeni Kanun’un 59. maddesine göre dernekler; kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar. Dernekler Yönetmeliği’nin 5. maddesinde kuruluş bildirimi ile birlikte verilmesi gereken tüm belgeler liste hâlinde sayılmıştır. Medeni Kanun’un 62. maddesi uyarınca, yazılı bildirimi takip eden ilk altı ay içinde ilk genel kurul toplantınızı yapmakla ve zorunlu organlarınızı oluşturmakla yükümlüsünüz. Yetkili makamlar tarafından dernek hakkında bir soruşturma başlatılmış olması, kural olarak genel kurul toplantısı yapılmasına ve derneğin faaliyetlerine devam etmesine engel teşkil etmez. İlk genel kurulun kanunda öngörülen sürede yapılmamış olması, Medeni Kanun’un 87. maddesi gereğince derneğin kendiliğinden sona ermiş sayılması anlamına gelir ve bu durumda her ilgili, sulh hâkiminden derneğin kendiliğinden sona erdiğinin tespitini isteyebilir (Detayı bilgi için Sivil Toplum Geliştirme Merkezi’nin hazırlamış olduğu Sivil Toplum Örgütleri için Hukuk Rehberine bakınız: <http://panel.stgm.org.tr/vera/app/var/files/h/u/hukuk-kitap-mavi-3.pdf>).

Örnek: Lambda derneğinin kuruluş amaçlarının hukuka ve ahlaka aykırı olduğu gerekçesiyle dava açılmıştır. Söz konusu dava 5253 sayılı Dernekler Kanunu madde 30’a dayandırılmıştır. Maddeye göre; 

  • Tüzüklerinde gösterilen amaç ve bu amacı gerçekleştirmek üzere sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları dışında faaliyette bulunamazlar.
  • Anayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya konusu suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek amacıyla kurulamaz.
  • Askerliğe, milli savunma ve genel kolluk hizmetlerine hazırlayıcı öğretim ve eğitim faaliyetlerinde bulunamaz, bu amaçları gerçekleştirmek üzere kamp veya eğitim yerleri açamazlar.

Dava derneğin adının ve amaçlarının hukuka ve ahlaka aykırı olduğu, eşcinselliği özendirmek istendiği gerekçesiyle açılmıştır ve derneğin kapatılması istenmektedir. Ancak, Yargıtay derneğin tüzüğünde belirtilen amaçlar doğrultusunda herhangi bir yasaya yahut ahlaka aykırı durum olmadığını, derneğin LGBT bireylerin kendilerini ifade edebilmesi, birlik ve beraberlik içerisinde toplumun bir parçası olduklarını kanıtlamaları, toplumdaki LGBT bireylere karşı oluşmuş olan yanlış bilgi ve kanaatlerin düzeltilmesini, toplum dışına itilmelerinin önüne geçilmesi amacının meşru olduğunu göz önünde bulundurarak lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel bireylerin de kendilerini ifade edebilecekleri dernekler kurma özgürlüğünün olduğuna hükmetmiştir.

Soru: Sokakta toplantı, gösteri yapmak için izin almak gerekli midir?
Cevap:
Hayır. Anayasa 34. maddesine göre “Herkes önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” Dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak için izin almak gerekmez. 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu 3. maddesi uyarınca kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek için sadece bildirimde bulunmak yeterlidir.  Kanunda bildirimden bahsedilmektedir ancak bu bildirim toplantıya katılmak isteyen yurttaşların güvenlik ve huzurunun sağlanması için idarenin gerekli önlemleri alması bakımından konulmuş bir kuraldır. Kanunda izin olarak adlandırılarak belirtilen ancak bildirim niteliğinde olan bu şart toplantının gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak amacıyla öngörülmüştür ve aynı zamanda kamu düzeninin asgari şekilde bozulmasını sağlamaya yönelik idarenin hazırlık yapması anlamına gelmektedir. Toplantının yapılmasından en az 48 saat önceden etkinliğin yapılacağı yerin bağlı bulunduğu Valilik veya Kaymakamlığa yazılı bildirimde bulunulur. (TGYK md. 10) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uyarınca, toplantı öncesinde bildirim yapılmasa dahi, katılımcılar barışçıl davranmaya devam ettiği ve kamu düzenini bozmadığı sürece toplantı barışçıl kabul edilir ve suç teşkil etmez (Oya Ataman v. Türkiye).

Soru: Yapacağımız toplantının yeri için önceden izin almak gerekir mi? Ya da idarenin izin vermediği yerde toplantı yapmak kanuna aykırı mı olacaktır? Peki, bir anda gerçekleşen bir olay karşısında gösteri yapmaya karar verdiysek ne olacak?
Cevap:
Toplantı yeri için önceden izin alınması gerekmez ve herhangi bir meydanda, sokakta gösteri yapılabilir. Kanunda bu nedenle uygun ya da aykırı bir gösteri ayrımı yapılamaz. Toplantı ve gösteri yapmak anayasal bir haktır. Gösteri yapma özgürlüğünün, gösteri yapılacak yeri belirleme özgürlüğünü de kapsadığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında düzenlenmiştir. (Disk-Kesk 2012) Bununla birlikte kamu düzeni ve kamu güvenliğinin sağlanması amacıyla, genel yollar ile parklarda, mabetlerde, kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bir kilometre uzaktaki alan içinde toplantı yapılamayacağı ve şehirler arası karakollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemeyeceğine ilişkin yasal sınırlamalar mevcuttur. Ancak bu durumda dahi sınırlandırma, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının özünü ihlal edecek şekilde, bu hakkı ortadan kaldıracak biçimde olmamalıdır. Özellikle bir olay karşısında aniden barışçıl bir gösteri yapmaya karar veren bir topluluktan bahsediliyorsa bu durum kesinlikle yasaya aykırılık teşkil etmez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bir çok kararında bu yönde karar vermiştir. Barışçıl gösteri silahsız ve saldırısız gösteri demektir. 

Soru: Yaptığımız barışçıl toplantıda/gösteride arbede yaşandı, kavga çıktı ve polis müdahalesiyle karşı karşıya kaldık. Ancak polis müdahalesi nedeniyle yurttaşlar yaralandı/can ve mal kayıpları yaşandı. Bu durum polis müdahalesini meşru kılar mı?
Cevap:
Hayır. Demokratik toplumun olmazsa olmazı olan düşünce, din ve vicdan hürriyetidir. Toplantı ve gösteri yapmak özgürlüğü de düşünce özgürlüğünün somutlaştığı bir alandır. Dolayısıyla bu özgürlüğe müdahale ancak ve ancak istisnai bir durumda, son olarak yapılmalıdır. Burada aynı zamanda müdahaleye yol açan koşullar ile amaç ve sebep arasında da hukuken geçerli bir bağ bulunmalıdır. Yapılan müdahale evrensel olarak kabul edilmiş olduğu üzere yurttaşların maddi, manevi ve fiziki bütünlüğüne karşı yapılamaz. Gösteri yahut toplantı barışçıl niteliğini yitirmiş olsa dahi ölümcül nitelikte kuvvet kullanılmaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Abdullah Yaşa ve diğerleri kararında toplantı, gösteri ve yürüyüşlerin barışçıl özelliğini yitirmiş olduğu varsayılsa dahi insan hayatına ölümcül bir şekilde müdahale edilemeyeceğini karara bağlamıştır. Türkiye hakkında vermiş olduğu bu kararda gaz kapsülünün bir aparat marifetiyle kullanılarak, direkt atış yapılmasının haksız ve suç niteliğinde olduğunu ve işkence yasağının ihlal edildiğine hükmetmiştir. Özellikle kolluk görevlilerine karşı aktif bir şekilde saldırı halinde olmayan yurttaşlara karşı şiddet kullanımı açıkça insan haklarının ihlal edildiği anlamını taşımaktadır. AİHM’in, Giuliani v İtalya kararında, zor kullanımının, gösteri barışçıl olsa da olmasa da, meşru savunma olsa dahi, bütün olası ihtimaller gözetilerek ve katiyetle bunun kişilerin fiziksel bütünlüğüne zarar vermeyecek şekilde planlanması gerektiğini belirtmiştir.