Sivil toplum denildiğinde sadece dernekler değil barışçıl bir şekilde, bir arada var olan ve çeşitlilik içeren bir girişim, aktif olarak bu oluşumlarda yer alan yurttaşlar anlaşılmalıdır. Bir yandan karar mekanizmalarına katılım, söz sahibi olmak diğer yandansa yönetimde etkili politika üretmek talebi sivil toplumu ifade eder. Böylece kolektif bir çalışma alanı açıldığı için toplumsal hareketleri ve ağları içine alan bir girişim aslında temsil edilmektedir. Son dönemde özellikle çeşitli haberleşme araçlarının aktif olarak kullanılmasıyla sivil toplumu oluşturan aktif yurttaşlar birbirinden farklı ve çeşitli kimliklerle, nedenlerle (sınıfsal, etnik, vb.) iç içe geçen bir ilişkiler ağına dayanarak esnek ve hızlı hareket edebiliyor. Lidersiz, kısıtlayıcı ve katı kurallara, tüzüklere gerek duymadan, bir sorunu dert edinmiş olma temel fikri ile yol alıyor. Sürekli harekete halinde olan; kalkınma hedefi, büyüme ve özel kesime yönelik düzenlemeler karşısında geçmişten farklı olarak örgütlenen ve taleplerin temel insan hakları bağlamında birbirine eklemlendiği kararlara eşit katılım ve katılımcı demokrasi talep eden bir sivil toplum-aktif yurttaşlık ile karşı karşıyayız. 

1.STKların Kamusal Alandaki Müdahale İmkânları

Türkiye'nin AB üyesi olma yolundaki süreçle birlikte kamunun STKlara bakışı hızla değişmeye başlamıştır. STKlar hiç olmazsa resmi söylemde birer ortak olarak algılanmaya başlanmıştır.  10. Kalkınma Planı süründürülebilir kalkınma için sivil toplumla işbirliğinin geliştirilmesine vurgu yapmaktadır.  Son yıllarda bu değişime paralel olarak STKların kamu yönetimine müdahil olmasının yolları açılmaya başlanmıştır.

STK-kamu işbirliği konusunda bugüne kadar görülen en iyi örnek Kalkınma Planları hazırlık çalışmaları sırasında kurulan özel ihtisas kurulları çalışmasıdır. Ne yazık ki, bu örneğin yararları görüldüğü halde bu işbirliği merkezi düzeyde kamu ile işbirliği yeteri kadar geliştirilememiştir.

Mevcut deneyimlerin ışığında STKlar kamusal alana müdahalesi ulusal ve yerel olmak üzere iki düzlemde ele alınacaktır.

2.Merkezi Hükümet Düzeyinde STK-Kamu İşbirliği

Merkezi düzeyde sivil toplum-kamu işbirliği başından beri TBMM tarafından gerçekleştirilmektedir. Özellikle insan hakları, çevre ve sağlık alanlarında Parlamento gerek yasa yapımı süreçlerinde, gerekse araştırma etkinliklerinde ilgili STKlarla işbirliği yapmaktadır.

Başbakanlık düzeyinde başlıca işbirliği organı Ekonomik ve Sosyal Konseydir. Ancak bu konsey de yeteri kadar çalıştırılmamaktadır. Bu Konseyin kuruluş amacı, sadece kriz zamanlarında sivil- kamu diyaloğu kurmak değil, hükümetin yetkilerinin demokratik danışma mekanizmalarıyla sınırlandırılmasıdır. Son zamanlarda afet işleri ile ilgili olarak Deprem Danışma Kurulu da oluşturulmuştur.

Bakanlık düzeyinde sürekli çalışan danışa mekanizmaları yeni yeni oluşturulmaktadır. Bugüne kadar bakanlıklar sürekli danışma yerine topladıkları şuralarla sivil toplum- kamu diyaloğu kurmaya çalışmıştır. Milli Eğitim Şurası, Sağlık Şurası ve Çevre Şurası gibi.

Kamu personeline ilişkin olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında bir danışma kurulu kurulmuştur. Son on yılda kamu personeli politikaları bu kurulda sivil toplumla birlikte tartışılmaktadır.

Son yıllarda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gibi bakanlıklarla Göç İdaresi Başkanlığı gibi kuruluşlarda danışma kurulları oluşturulduğu gözlenmektedir.

Bu örneklerden yola çıkarak merkezi hükümet düzeyinde sivil toplumla işbirliği konusunda bir strateji belirlemenin zamanı geldiğini söyleyebiliriz. Ulusal düzeydeki sivil toplum kuruluşlarının bu yönde hükümeti zorlaması gerekmektedir. Ayrıca, sivil toplum kuruluşları kendi ilgilendikleri alanlarda bakanlıkların ve bağlı kuruluşlarının sivil toplum işbirliğini sürekli kılacak bir mekanizmanın kurulması konusunda girişimde bulunmalıdır.